Dünyamız Küre Şeklinde
Dünya’nın şekli, tepelerinden basık olsa da küre şeklindedir. Köşeleri ve kenarları yoktur. Bu, size gereksiz bir hatırlatma gibi gelebilir ancak gündelik işlerimize dalınca bu basit gerçekliği genelde unutuyoruz. “Kendi köşemiz var ve dünyadan uzakta orada ne istersek yapabiliriz” sanıyoruz. Küresel düşünceyi, bakışı kaybediyoruz. Ancak Dünya küçük, mavi bir yuvarlak olduğu için de herkes bunu fark ediyor. Söylediklerimizin ve yapmaya çalıştıklarımızın doğruluğuna kendimiz dahil kimseyi ikna edemiyoruz. İklim değişikliği ile bırakın mücadele etmeyi, anlamaya çalışma konusunda bile Türkiye’de yaşananların özeti maalesef böyle... Dünya, özellikle enerji konusunda “Yeşil Ekonomi”ye geçmekten söz ederken biz, köşemizde akıntıya kürek çekmeye devam edebileceğimizi sanıyoruz. Dünya sürdürülebilir kalkınma yönünde ilerlerken ayak direyerek bilimsel, teknolojik ve endüstriyel olarak olumsuz yönde ayrışıyor, geride kalıyoruz. Orta düzey yönetim tuzağından çıkamıyoruz. Şikayet etmekten başka Dünya’ya söyleyecek sözümüz de kalmıyor. Genelde tüm yöneticilerimizin, özelde de yapı sektörümüzün saplantılarından olan, maliyet hesapları yaparken ucuzun peşinde olmanın, kısa erimde bile ekonomik olmadığını kabul etmemiz şart. Önce ekoloji ve toplum, daha sonra paranın düşünülmesi gerektiğini, ancak böyle düşünür, ülkemizi kararlı, ileriyi görebilen yönetimle sürdürülebilirlik kulvarına sokarsak ihtiyacımız olan paranın var olduğunu ve yatırımlarımıza geleceğini anlamamız gerekiyor. Bunun için de bu “Mavi Küre”nin üzerindeki iyi örneklere bakmamız, saklanmaya çalıştığımız ama olmayan köşemizden çıkmamız yeterli. Eğer kendi çocuklarımıza yaşanabilir bir yarın bırakacaksak, ekonomimizi çevreci ekolojik teknolojilere dönüştürecek evrimi sağlayarak bir an önce emek yoğun, enerji yoğun endüstri ürünleriyle düştüğümüz darboğazdan ve karbon çağından hızla çıkmamız gerekiyor. Bütün bunları da, “düşünen beyinler” ve mecazi anlamda “cesaret edebilen”, “empati kurabilen yürekler” ile sağlayabiliriz. Birlikte aynı yönde düşünüp, konuşup paylaşarak, oydaşma sağlayarak... Bu köklü bir dönüşüm ve yukarıdan aşağıya bir devrim değil, aşağıdan yukarıya evrimle olabilecek bir dönüşüm. Yani tüm insanların da beyinlerini ve yüreklerini kazanmamız, hep birlikte bu yönde ilerlememizle olacak. TÜSİAD ve REC Türkiye’nin COP21 değerlendirme toplantısından benim çıkardığım sonuçlar bunlar. Yapılması gerekenler de mucizevi bir şekilde 195 dünya ülkesinin biraraya gelerek anlaşabildiği COP 21 giriş metninde özet olarak var: Ekoloji, İnsan Hakları, Çalışan Hakları ve Yoksullukla Mücadele... Binalardan Beklenen Toplantıda bana “Binalardan yüzde 15 salım azaltması beklenebilir mi?” sorusu soruldu. İstatistik fakiri olan bir ülkede bu soruya teknik adam olarak doğru yanıt verebilmek zor olsa da “Evet!” dedim. Binaların toplam sera gazı salımlarına katkısı yuvarlak olarak yüzde 40 ve binalarımızı yapımda ve işletmede yüksek performanslı hale getirebilirsek yüzde 30-40 enerji verimini artırabilirsek böyle bir kazanç olası. Ancak bu yanıtı verirken aklımda olan tüm konuları ayaküstü anlatmam olanaksızdı; bunları şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum... Resmi kaynaklara göre Türkiye’de binalarda enerji tasarruf potansiyeli yüzde 30. Bu konuda Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu bir AB direktifi de bulunuyor. Bina enerji verimliliği konusundaki yeni AB direktifi (EPBD-Recast) “Maliyet Optimum Enerji Verimliliği” ile “Yaklaşık Sıfır Enerjili Bina” kavramlarını da getirdi. Türkiye’deki birçok çalışma, mevcut binaların maliyet optimum iyileştirilmesi ile -ki bu iyileştirmelerin bilinçli iyileştirmelerle ilk yatırım maliyetini fazla artırmadan da yapılması olası- bina enerji verimliğinde iklim bölgesine ve bina tipolojisine göre ortalama yüzde 30-35 iyileştirme sağlanabildiğini gösterdi. Ayrıca söz konusu direktif 2018’den itibaren binaların yaklaşık sıfır enerjili olmasını, diğer bir deyişle enerji ihtiyacı çok düşük olacak şekilde tasarlanmış binaların bu düşük enerji ihtiyacını yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasını şart koşuyor. Bu tür daha az enerji kullanan, yani yüksek performanslı bina elde etmenin yolu entegre tasarım, uygulama ve kullanımda izlemeden geçiyor. Yani tüm yönleriyle bina tasarım, üretim ve işletmesine bütünsel bakmamız gerekiyor. Birinci ve temel olgu, binaların sera gazı salımlarının enerji kullanımıyla ilintili olması. Kullanımı azaltsak bile yukarıda belirttiğim gibi enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sürdürülebilir olarak elde edilmesi şart. İkincisi yüksek performanslı binalar, ancak binanın coğrafi ve yerleşimsel konumuna, iklim koşullarına, bina kullanım şekil ve yüküne, mimari özelliklerine, kullanılacak yapı elemanlarına göre yapılacak enerji modellemesini de içeren bütünsel bir tasarımla elde edilebilir. Basitleştirilmiş bir kestirim yöntemi olan BEP-TR kesin sonuçlar veremez. Hele de uygulamada görülen aksaklık ve gevşekliklerin sonucu olarak böyle bir beklentimiz hiç olamaz. Son olarak da tasarımda öngördüklerimizin işletmede gerçekleştiğini izlememiz, doğrulamamız, kullanıcı davranışlarını ve teknolojimizi bu yönde geliştirmemiz gerekiyor. İlk sertifikasını geçtiğimiz kongremizde verdiğimiz ÇEDBİK Konut 2016 kılavuzumuz da tam bu yaklaşımla hazırlandı. “Çevre Dostu Bina” denildiğinde herkesin aklına gelen ilk ve tek konu “Mantolama”. Bu, yalıtım sektörümüzün başarısı ama yeterli ve tam doğru değil. Bina renovasyonunu, mantolamaya kredi vermek basitliğine indirgeyerek, beklenen kazançları, üstüne para harcayarak da elde edemeyebiliriz. Öncelikle “yalıtım yapılmasın” demediğimin altını çizmek isterim. Bu konuda doğru bilinen yanlışları düzeltmek, bilgi eksikliğimizi gidermemiz gerek. Yukarıda da belirtiğimiz gibi binalarımızın enerjiyi nasıl kullanacağını ve davranışının nasıl olacağını coğrafi, iklimsel, mimari ve kullanım şartlarına göre tasarım aşamasında modelleyerek gerçeğe yakın kestirmemiz gerekiyor. Mantolama, yalıtım tekniklerinden birisidir ve tasarımda alet çantasındaki araçlardan sadece birisidir. Tek başına gerekli ve yeterli değildir. Hele de Türkiye’de olduğu gibi bu konudaki standart ve yönetmeliklerin eksik ve yetersiz olduğu durumlarda varılacak sonuçlarla yüksek performanslı bina elde etmek mümkün değildir. Ancak Türkiye’nin iklim bölgelerine uygun doğru standart, yeterli yönetmelik ve tam anlamıyla bütünsel tasarımla hesaplanacak doğru yapı malzemeleriyle elde edilebilecek yalıtım doğru yalıtımdır. Dünyanın soğuk iklimlerinde uygulanan tekniklerin, ülkemizin sıcak bölgelerinde kullanılması doğru değildir. Aynı şekilde söz konusu yöntemler, daha soğuk iklime sahip olan Doğu bölgelerimizde de yeterli olamamaktadır. Kısacası doğru çözüm, doğru ve iyi tasarımla mümkündür. Sektörümüzün tasarıma yeterli önemi, zamanı ve parayı vermesi bu başarı için şarttır. Buraya kadar anlattıklarımız yeni yapılacak binalarla ilgiliydi. Ancak salımlar konusunda ciddi kazanımlar elde etmek istiyorsak, en büyük potansiyelin olduğu alana, yani mutlaka eldeki bina stoğunun performansının iyileştirilmesine bakmamız gerek. Biz bu konuda Horizon 2020 kapsamında BuildUpon projesiyle 13 Avrupa ülkesi Yeşil Binalar konseyleriyle birlikte yürüttüğümüz projemizle köklü yenilemenin yapıtaşlarını, temel oyuncuları ile biraraya gelerek, yani ortak akıl geliştirerek gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu alanda sağlanabilecek faydanın doğru olarak belirlenebilmesi için bina tipleri, sayıları ve coğrafi dağılımıyla sağlıklı bina envanterimizin de olması gerekiyor. Sonraki adımlarda da yine yukarıda anlattığımız gibi bütünsel bir yaklaşımla her tip yapı için çözüm önerileri geliştirip uygulamamız, zamanımızı ve paramızı en kısa zamanda sonuç alacak şekilde, yani doğru anlamda ekonomik olarak kullanmamız gerekiyor. ÇEDBİK Mevcut Bina Kılavuzu’nun da bu çalışmalara dayanarak hazırlanacağını söyleyebiliriz. Kısacası küresel Dünya’mızın üzerinde, iklimsel değişiklikler konusu da dahil çok sorunlu bir coğrafyaya liderlik edebilmek için önce içeride yapılacak çok işimiz olduğunu bilmemiz gerek. Çözümler için hep birlikte çalışmamız şart; iş dünyası, kamu, özel, STK, üniversiteler hep birlikte ortak hareket ederek ve birbirimizi tamamlayarak... İlginizi çekebilir... Mekanik Tesisatın Yeni Yüzyılı: Tesisat Sektörünün Dört BileşeniGHİYO'dan okuldaşım, İş ve Pazar Geliştirme Stratejileri Mentoru değerli dostum Yavuz Can Yazıcı, Four Essentials izlenimlerini yazdı.... ISO 14067 Ürün Karbon Ayak İzi Hesaplama ve DoğrulamaSon zamanlarda, iklim değişikliği konusu giderek daha önemli hale gelmektedir. İklim değişikliği, dünya genelindeki birçok ülkeyi etkisi altına almakt... Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve SKDM Sertifikası Nedir?İklim değişikliği, günümüzde dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biridir. Karbon emisyonlarının azaltılması ve sürdürülebilir bir gele... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.