Yeşil Bina Dergisi 35. Sayı (Ocak-Şubat 2016)

25 YEŞİL BİNA / ŞUBAT 2016 amaçlara ulaşabilmek için uygun finansal kaynaklar devreye sokulacak. Böylelikle, gelişmekte olan ülkeler ile savunmasız ve hassas ülkelerin kendi ulusal hedefleri doğrultusunda daha güçlü eylemlerde bulunmaları sağlanacak. Anlaşma, eylem- leri harekete geçirebilmek için gerekli temel unsurları içeriyor. Uzun dönemli düzenlemelerle birlikte, ülkeler emisyon- larını olabildiğince hızlı bir şekilde azal- tacak ve iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik gelecek hedeflerini içeren ulusal eylem planlarını sunmaya devam ede- cekler. Ülkeler, anlaşmaya ilişkin azaltım ve uygun görülürse uyum eylemlerini de içerecek olan ulusal katkılarını (Natio- nally Determined Contibution-NDC) her beş yılda bir sunacak ve dolayısıyla uzun dönemde istikrarlı bir şekilde iddialarını yükselteceklerdir. İklim eylemleri 2020 öncesi dönemde de hızlandırılacaktır. Ülkeler hem azaltım hem de uyum ala- nında fırsatları değerlendirecek, 2020 yılı itibariyle iklim finansmanının 100 milyar doların üstüne çıkarılmasına yönelik net bir yol haritası belirleyecekler. Anlaşma, gelişmekte olan ülkelere desteği de güçlendirecektir. Paris Anlaş- ması, gelişmekte olan ülkelere elverişli desteği vurgulamış ve uluslararası işbirliği ve destek vasıtasıyla iklim değişikliğine uyumun belirgin olarak güçlenmesine yönelik küresel bir hedef belirlemiştir. Hâlihazırda gelişmekte olan ülkelerin kendi temiz, iklim değişikliğine dirençli geleceklerini kurmak için iddialı ve kap- samlı çabaları, gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan finansmanın artması ve gönüllü işbirliği ile desteklenecek. Yeni anlaşma altında, gelişmekte olan ülkelerin dün- yanın iklim değişikliği ile mücadelesinde kapasitelerinin geliştirilmesi ve kendile- rine iklim açısından güvenli teknolojilerin sağlanmasına yönelik uluslararası işbirliği konusu güçlendirildi. YEŞİL BİNA: Anlaşma’nın önemi sizce nedir? FATMA GÜLDEMET SARI: Bildiğiniz üzere Birleşmiş Milletler İklim Değişik- liği Çerçeve Sözleşmesi 21 Mart 1994 tarihinde, Sözleşmeye bağlı olarak kabul edilen Kyoto Protokolü ise 2005 yılında yürürlüğe girmişti. Bugün Türkiye de dahil olmak üzere 190’dan fazla ülke hem Sözleşme’ye hem de Protokole taraf. Bununla birlikte uluslararası top- lum, uygulama dönemi 2020 yılında sona erecek olan Kyoto Protokolü’nden sonra yürürlüğe girecek olan yeni bir iklim anlaşmasının kabul edilmesi amacıyla son dört yıldır sürdürdüğü müzakere- leri Paris’te gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansı’nda tamamladı. Konferans sonucunda Paris Anlaşması, 195 ülke- nin oybirliğiyle 12 Aralık 2015 tarihinde kabul edildi ve böylece dünya, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir döneme girdi. Paris Anlaşması’nın en önemli özelliği, Kyoto Protokolü’ne göre oldukça kapsa- yıcı olmasıdır. Bilindiği üzere Kyoto Pro- tokolü uyarınca Protokolün Ek-B liste- sinde yer alan taraflar, sera gazı azaltım taahhüdünde bulunan ülkelerdi ve bu ülkelerin sayısı sınırlı olduğu gibi emis- yonları da küresel emisyonların az bir kısmını teşkil ediyordu. Paris Anlaşması ise, 195 taraf ülkenin oybirliğiyle kabul edilmiş olmasının yanı sıra birçok ülke- nin emisyon azaltım taahhüdü verdiği bir anlaşma olmuştur. Paris öncesinde alınan 19. ve 20. Taraflar Konferansı kararları ile bütün Taraf ülkelerden 2015 yılının Ekim ayına kadar yeni anlaşma için azal- tım ile istenirse iklim değişikliğine uyumu da kapsayan ulusal katkılarını (INDC’ler) sunmaları talep edilmişti. Bugün itibariyle Türkiye’nin de dahil olduğu 188 Taraf ülke ulusal katkısını sunmuştur. Bu ülke- lerin sera gazı emisyonları, küresel emis- yonların yaklaşık yüzde 95’ine tekabül etmektedir. Zaman içinde revize edilerek geliştirilmesi öngörülen ulusal katkılar ile küresel ortalama sıcaklık artışının sana- yileşme öncesi döneme göre 2 °C’nin altında tutulması ve sıcaklık artışının 1,5 °C ile sınırlandırılması yönünde çaba sarf edilmesi hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün aksine sadece emisyonların azaltılması odaklı değildir. İklim değişikliğine uyum da en az azaltım kadar önemli ve öncelikli bir konu olarak ele alınmıştır. Uygulama araçları olarak nitelendirilen finans, teknoloji geliştirme ve transferi ile kapasite geliştirme başlık- larına da ayrıca yer verilmiştir. YEŞİL BİNA: Paris Anlaşması ile Tür- kiye ne gibi yükümlülüklerin altına giriyor? Türkiye’nin mevcut durumu ve hedefler arasında ne kadarlık bir fark var? FATMA GÜLDEMET SARI: Bilindiği üzere BM İklim Değişikliği Çerçeve Söz- leşmesine Taraf olan ülkeler, Sözleşme altında Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 Dışı olarak kategorize edilmektedir. Ek-1 Tarafları gelişmiş ülkelerdir. Ek-2 Tarafları, Ek-1’in bir alt grubudur ve Ek-1 dışında yer alan Taraflara finans, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlamakla yükümlü- dür. Ek-1’de yer almayan bütün Taraflar ise Ek-1 dışı olarak adlandırılmakta olup, Çin, Brezilya, Meksika, Suudi Arabistan gibi ülkeler bu grupta yer almaktadır. Türkiye, başlangıçta hem Ek-1, hem de Ek-2’de yer alırken, 2001 yılında alınan Taraflar Konferansı kararı ile Ek-2’den çık- mış, ancak Ek-1’de kalmıştır. Sosyo-eko- nomik göstergeler bakımından Türkiye’ye benzer olan birçok ülkenin Ek-1 dışında yer alması, Sözleşme çerçevesinde hak- sız uygulamalara sebebiyet vermektedir. Sanayi devriminden bu yana küresel emis- yonların sadece binde 7’sinden sorumlu olan Türkiye, gelişmekte olan ülke olma- sına rağmen Ek-1’de yer aldığı için Ek-1 dışında yer alan gelişmekte olan ülkelere sağlanan finans, teknoloji ve kapasite geliştirme desteklerinden yararlanama- maktadır. Bu nedenle, günümüzün sos- yoekonomik gerçekliklerini yansıtmayan

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=