Yeşil Bina Dergisi 29. Sayı (Ocak-Şubat 2015)
PERSPEKTİF “Yeşil Bina, Yeşil mi”? Arif Künar VEN ESCO Genel Müdürü 42 YEŞİL BİNA / ŞUBAT 2015 A slında binalar tek başlarına “Yeşil” değillerdir. Çevrenin, yörenin, şeh - rin yeşil olmasıyla da doğrudan ilişkilidirler. Tek başına bir binanın “Yeşil” olması ya da “Akıllı” olması zaten çok doğru ve mümkün de değildir. Çünkü siz ne kadar TS825’e göre yalıtımı yapıl - mış bir TOKİ konutuna, üst üste güneş kolektörleri koyup, ısı pompası yapsanız da ne güneşe yönelim, ne o bölgeye ait yerel mimari, çevresel-iklimsel mimari, entegre bina tasarım yönetimi, atık yöne - timi, çevreci ulaşım altyapısı vb. olmadığı için bina “Yeşil” olamaz. Bütüncül bir saha yerleşimi, enerji mimarlığı yok; ama binanın üstüne fotovoltaik piller, altına ısı pompaları koydunuz, yerel malzemeler, sertifikalı malzeme kullandınız ve “Yeşil Bina” sertifikası aldınız... Ancak bu bina hiçbir zaman gerçek ve enerji etkin “Yeşil Bina” olmayacaktır. Bütün yaşadığımız bu şehir, çevre, saatlerimizi geçirdiğimiz işyerleri, evi - miz, toplu konutlar sağlıklı, insana-insan biyolojisine ve fizyolojisine uygun olma - yan, yetersiz, birçok açıdan çevreyle ve doğayla da uyumsuz yapılardan oluşuyor maalesef. çağrışım yaratıyor. Onun için hep “şehir” demeye çalışıyorum, şehirli düşünmeli, şehirli yaşamalıyız-davranmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü “şehir”de bizim kadim Anadolu mimarlığında, kadim gele - neğimizde-göreneğimizde, daha önceki yapılan uygulamalarda birtakım “doğru” kodları bulabiliyoruz. O zamanlar birbiri - nin ışığını, rüzgârını, manzarasını, güneşi öne çıkaran, aksine kesmeyen tasarım, projeler minimalist mimari uygulamaları, yani kadim “şehir”cilik anlayışı diyelim, insani boyutlarıyla ve doğal kaynakların israfından uzak, ekolojik-çevre ile uyumlu bir durum vardı. Bu döneme sürekli vurgu yapan da bir Hükümet var. Çokça “Osmanlı ve İslam” şehirlerinden, kadim gelenekten, israf - tan bahsederlerken, bir yandan da tama - men bu “kentsel dönüşüm” adı altındaki uygulamalarda da maalesef bir müteahhit mantığıyla “vahşice” hareket edilen, daha çok ranta dair bir durum var. Sadece yıkmak ve dönüştürmek üzerine geliştiri - len dünyada böyle kullanılan kavramlar- yaklaşımlar pek yok aslında. Aksine hep iyileştirme-yenileştirme, eskinin üstüne yeni, daha enerji etkin, daha sağlam, onu “Mimarlık, estetik ve fonksiyonun yanı sıra artık enerji kriterlerine göre, entegre bina tasarım ve simülasyon-hesaplama ağırlıklı olmalı” yaklaşımı, çok doğru ve gereken bakış açısı olmalıdır. Son dönem - lerde artan doğa olayları, iklim değişik - liğiyle de çok ilişkili olduğu için eninde sonunda enerjinin daha az kullanılma - sını, verimli-etkin kullanılmasını acilen sağlamamız lazım. Bunun en kolay ve hızlı yolu da yaşadığımız şehrin, binanın, toplu konutun, okulun enerji etkin olma - sını sağlamaktır ve dünyanın en öncelikli konularından birisidir. Bunu aslında hepimiz çok iyi biliyo - ruz, bunun üzerine çokça da konuşuyo - ruz ama bunu uygulamada yapmıyoruz/ yapamıyoruz. Bir sürü neden sayabiliriz... Ama bunların hiçbiri bizi affettirmiyor, etik olarak ya da vicdani olarak bizleri rahatlatmıyor. “Kent mi, şehir mi?” meselesi epeydir kafamızı meşgul ediyor. Özellikle “kent - sel dönüşüm” şu anda çok gündemde. Aslında “şehir” kavramı biraz daha kadim, bilgeliği temsil ediyor. “Kent” daha çok modern, rant ve erkek; “şehir” ise biraz daha “konservatif” ve “dişi” bir
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=